Utku Perktaş, “Kitap nedir?” sorusunu ve kitapların geleceğini Can Kozanoğlu’yla konuşuyor.
Kitaplar benzersiz bir şekilde taşınabilen büyülü nesneler ve çok uzun süredir insanlığa hizmet ediyorlar. Ve kitaplar Amerikalı yazar John Green’in söylediği gibi şöyle tanımlanabilir: “Kitaplar en şiddetli terk edilenler arasında sınıflandırılabilir: Onları bırakın, sizi sonsuza kadar beklerler; onlara tekrar döndüğünüzde de size her zaman karşılık verirler.” Öyleyse bu sihirli ve zamansız nesneyi, yani kitabı biraz daha detaylı tanımlamak için “Kitap nedir?” sorusunu Can Kozanoğlu’na sordum.
Keyifli okumalar ve dinlemeler…
Utku Perktaş: Merhaba! İyi akşamlar herkese, Antroposen Sohbetler'e hoşgeldiniz, ben Utku Perktaş. Bugün Antroposen Sohbetler'de çok değerli bir konuğum var, Can Kozanoğlu. Can Kozanoğlu ismini Mirgün Cabas’la birlikte hazırladığı Bıçkın ve Ağlak başlıklı kitabından ya da Yalan Yıllar, Acemi Eğitimi, Cilalı İmaj Devri isimli kitaplarından hatırlayacaksınız. Tabii bir de benim 90’lı yıllarda hatırladığım TRT2 yayınlanan Okudukça programı var, bu programı hazırlayan ve sunan kişiydi Can Kozanoğlu. Evet, bugün lafı çok uzatmadan heyecanla Can Kozanoğlu’na hoşgeldiniz demek istiyorum, zira benim çok kıymet verdiğim bir kişi kendisi. Hoşgeldiniz Can Abi! Eksik olmayın! Vakit ayırdınız, çok teşekkür ederim size. Nasılsınız?
Can Kozanoğlu: Sen de var ol Utku, iyiyim, seni de iyi görüyorum. Bunu Zoom bağlantısı üzerinden yapıyoruz, arkada bir yandan kütüphanene, bir yandan sana bakıyorum.
U.P.: Eksik olmayın…
C.K.: Çok şık bir kütüphanesi var görmeyenler için… Ben dijital olarak görüyorum.
U.P.: Sağ olun Can Abi… Umarım bir gün Ankara’da buluşuruz.
C.K.: Umarım.
U.P.: Geçtiğimiz hafta programda “Okumak değerli bir eylem, fakat hala kitaplara ihtiyacımız var mı?” ve “Neden kitapları seviyoruz?” sorularını tartışmaya başlamıştım. Bu soruları size de sormak istiyorum, zira okumaya ve kitaplara vakit ayırdığınızı biliyorum. Sizce kitaplar ciltli bir kağıt bütününden fazlası mı? Bugün geldiğimiz noktada popüler kültürle bu nasıl ilişkilendirilebilir? Bunları soracağım size. Küçük bir parantez açayım. Geçtiğimiz haftalarda benim elime geçen Darwin’in Descent of Man; İnsanın Türeyişi kitabının ilk baskısı, size bahsetmiştim yayın öncesinde… Onun heyecanıyla da bu seri ortaya çıktı. Çünkü 1871 yılında ilk baskısını yapan bir kitap beni evrimsel biyolojiyle ilgilenen birisi olarak çok heyecanlandırmıştı. Aradan 150 yıl geçti ve çok şey birikti bu alanda ama hala o zamanki baskıya bakınca bir şeyler hissediyorsunuz. Dolayısıyla kitaplar hayatımızdan çıkmıyor, bu soruları ben size sormak istiyorum. Söz sizde, tekrardan teşekkür ediyorum.
C.K.: Soruya geçmeden ben sana bir şey sorayım, yayın öncesi sohbette sormayı unutmuşum. O kadar yıllık bir kitap, kitabın durumu ne, mesela açıp karıştırabiliyor musun? Ya da karıştırmaya kıyamıyor musun? Kitabın sağlamlık durumu karıştırmaya uygun mu?
U.P.: Şöyle, ben kayıt sonrası size kitapları göstereceğim. Kitap çok sağlam, çok az okunmuş görünüyor. Cilt çok sağlam. Biraz cildin kenarı güçsüz görünüyor, yırtılabilir diye korkuyorum. İçinde kitabın çıktığı kütüphanenin sahibinin ex-libris’i var. Birinin üzerinde de küçük bir imza var. Bu imzanın sahibini ve ex-libris’in sahibini bulmaya çalışıyorum. Kitap genel olarak sağlam, az okunmuş gibi görünüyor Can Abi, açıp okuyabiliriz esasında. Bakmadım da değil, köşe taşı yerlerine baktım. Oldukça heyecanlıydı.
Blackwell - Norrington Room: Yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda raflar ve bu raflarda 150.000'den fazla kitabın olduğu gezegendeki en büyük kitap satış mekanı ve bu mekan şüphesiz böyle bir gerçeğin doğrulanabileceği Guinness Rekorlar Kitabı'nın da bir kopyasına ev sahipliği yapmaktadır.
C.K.: Şimdi gelirsek soruna… Ben işi gençlere bırakma düşüncesinde olduğum için laf geldikçe sana iade ediyorum. Aslında benim de üzerinde çok düşündüğüm bir konu. Kitap nedir diye baktığım zaman, tabii sen bir doğa tarihçisi olarak işin daha çok insan dışı canlılar kısmındasın ama antropoloji ile de ilgilisin ister istemez, diğer canlıları düşünürken insanları da düşünüyorsun. Antropologların görmedikleri doğal olarak ama eldeki kanıtlara, bulgulara bakılırsa tartışmasız bir şekilde doğru canlandırdıkları bir sahne vardır ya ilk insan toplulukları ile ilgili. Akşam olmuş ateş yanıyor, onların külleri bulunuyor, daire şeklinde dizilmiş taşlar bulunuyor falan… İyi hikaye anlatanlar hikaye anlatıyor, diğer insanlar da dinliyor ama herkes iyi hikaye anlatamıyor. Bir de bilgeler var. Bunlar bildiklerini daha az bilenlere aktarıyorlar. Aslında bu insanın bilgi edinme, hikaye dinleme, başkalarının yaşadıklarını dinleme tutkusu içgüdüsel, insanın doğasında olan bir şey. Zaman içinde işte önce mağaranın duvarına, sonra sesli olarak devam ederek vs… Böylece ne oluyor? İşte kitap da bunun yansıtıldığı bir format oluyor. Fakat pek çok formata göre kalıcı oluyor. Yoksa kitap bir form, bir format. Bugün baktığımız zaman seyrettiğimiz diziler de kitapların işini yapıyor. YouTube’da izlediğimiz kısa dramalar da bir zamanların hikayelerinin bize verilişini sağlıyor. Belgesel dediğimiz, non-fiction dediğimiz kurgusal olmayan kitapların karşılığı belki hayatımızda. Roman, hikaye dediğimiz de kurgusal kitapların karşılığı, sinemada seyrettiğimiz, tiyatroda gördüğümüz falan. Aslında mesele iki ana kulvar üzerinden ilerliyor. Hikaye anlatma, hikaye dinleme, bilgi verme ve bilgi alma. Kitap herhalde bunun şimdiye kadar bulunmuş en derli toplu formu. Aslında şu son on yıla bakarsak kitap da dijitale dönüşmüş durumda. Sen basılı kitap diyorsun ve çok eski bir kitabı bir koleksiyon ürünü olarak almış olmanın mutluluğu içindesin, ben de senin adına sevindim. İşte olay ne zaman oluyor, 19. yüzyılın ikinci yarısında oluyor. İşte o dönemin bir Osmanlı aydını için o kitabı edinmenin zorluğunu düşün. Şimdi bir dijital kitabı, Amerika’da, Ingiltere'de, dünyanın herhangi bir yerinde çıktığı gün alıp okuyabiliyorsun. Kimilerine şöyle geliyor, kitabın bir romantizmi var, bir kağıt kokusu var, alıp o sayfaları çevireceksin, dijital olarak okunmuş kitap onun yerini tutmaz. Benim için de hala tutmuyor. Ama başka türlü erişimim yoksa ve o erişimim daha ucuz ise onu tercih ediyorum. Son dönemlerde çıkan başka bir şey, sen de stüdyosuna gelmiştin ve bizde seni Mürgün’le beraber podcast konuğu yapmıştık, Nereden Başlasam’da… Storytel Türkiye’de önde gelen temsilcilerinden biri ve sesli kitap diye bir olgu girdi hayatımıza. Birçok arkadaşım da ve aslında birkaç yıl önce sorsam tahmin etmeyeceğim sayıda arkadaşım da ben kitap okuyamıyordum ve bu sesli kitaplar çıktığından beri sürekli kitap dinliyorum diyorlar. Yani aslında kitap aynı ürün, aynı hikaye, baştan sona aynı ürün fakat işitsel bir ürüne dönüşmüş oldu. Yaşadığımız çağda kitap da bildiğimiz eski kitap olmaktan çıkmakla beraber, o sesli kitapta dinlediğimizde, o tablette okuduğumuzda hepsi aynı eser. Biraz önce söylediğime gelecek olursam şimdiye kadar hem hikaye aktarmak hem de bilgi aktarmak için ya da hikaye dinlemek ve bilgi almak için kurulmuş en derli toplu format. Daha uzun süre de hayatımızda olacağını düşünüyorum.
U.P.: Peki Can Abi, bu PDF'e ve Kindle gibi formlara mesafeniz nasıl? Ben de kullanıyorum, seyahat ederken ya tabletinizi alıyorsunuz ya da elektronik kitap okuyucunuzu yanınıza alıyorsunuz ve kütüphaneniz yanınızda geliyor.
C.K.: Yani az önce söyledim, önümde hem kağıda basılı versiyonu hem dijital versiyonu varsa her zaman kağıda basılı olanı tercih ederim. Yıllar önce İngilizcesinden okumuş ve tam da nüfus edememiştim Middlemarch’a. Yıllar sonra yeniden okumak istedim onu. Türkiye’de tek cilt olan baskıları yanlış hatırlamıyorsam 960 ya da 970 sayfa. Birkaç ay önce onu okudum, hem insanın eline ağır geliyor ve çok okumaktan kaynaklı fiziksel problemler nedeniyle fiziksel olarak kitapla mücadele etmeye başlayabiliyorsun. Aynı şeyi ekranda okusam çok daha pratik olurdu. Ama buna rağmen basılı versiyonunu tercih ederim. Lakin kitabı edinme konusunda asıl mesele. Yurtdışında çıkan kitapları Türkiye’de edinmek döviz kurları nedeniyle iyice pahalı hale geldi. Dijital kitap sayesinde bir kitabın Amerika’da yayınlandığı gün ben de burada okumaya başlayabiliyorum. Bu durumda kağıdın romantizmine karşı bunu tercih ediyorum.
U.P.: Can Abi, son sorum şöyle… Kitapların geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz?
C.K.: Bu çok fazla teknolojiyle bağlantılı bir şey. Şunu çok kestiremiyorum. Çok klasik bir klişeye gireceğim. Kırk yıl önce hayal edemediğimiz şeyler şu anda hayatımızda geride kalmış teknolojiler oldu. Bir hikaye dinlemek kulvarı dedik, bir de bilgi alma ve bilgi verme. Bilgi alıp bilgi verme kısmı ütopik olarak da distopik olarak da devre dışı kalabilir. Yani öyle bir hale gelebiliriz ki insan hiç bilgi istemiyor, bilgiye ihtiyacım yok diyebilir. Ya da teknolojinin bir aşamasında o bilgileri doğrudan beynimize yüklüyor da olabilirler. Bu biraz ürkütücü geliyor. Ama formatı ne olursa olsun, insanın insana hikaye anlatması, insanın başka insanların yaşadıklarını, düşündüklerini bir hikaye formatında dinlemesi, ondan merak, zevk, üzüntü duyma içgüdüsü herhalde varlığının bir parçası ve bu bildiğimiz basılı formatta mı olur, sesli kitaba mı döner, bilmiyorum. Ama işin kurgu kısmının çok daha uzun ömürlü olacağına eminim.
U.P.: Can Abi çok teşekkürler, programın sonuna geldik. Önümüzdeki haftalarda tekrar buluşmak üzere iyi akşamlar.